Terjime Hyzmatlary:

ses.terjime@gmail.com

telefon: +99363343929

EDEBIÝAT KAFESINDE
Durmuş adaty bolardan has süýji, Men howa şarynda uçup barýaryn
© AÝGÜL BAÝADOWA
EDEBIÝAT KAFESINDE
Häzir size hakykat barada Bir erteki aýdyp berjek, diňlemäň...
© SEÝRAN OTUZOW
EDEBIÝAT KAFESINDE
Azajyk ýazylan zatlary okamagy halaýan. Sebäbi gysga zada başlaýaň we tamamlaýaň
© MANGO
EDEBIÝAT KAFESINDE
He-eý guşlar Siz ýöne-möne däl, Ýedi gat ýeriñ Hut teýinden - kapasa bedenden Çykan guşsuñyz. U-ç-u-u-u-ñ!!!!!
© MEŇLI AŞYROWA
Meniň ölmezligim şundan ybarat!
© MERDAN BAÝAT
EDEBIÝAT KAFESINDE

22:44
Kan tohumları

Para insanın gözünü kör edermiş. Öyle bir kör edermiş ki, ölülere bile saygının yok olacağı kadar...
“Bay Murat. Artık bu işi bırakmanızı emrediyorum. Ve gidip tedavi olmanızı. Siz hastasınız!” dedi müdür karşısında duran adama. Sinirden elleri titriyor, nefes alış verişleri sessiz ortamda yankılanıyordu.
“Bana bir şans daha vermenizi istiyorum efendim. Son söylediğiniz çok kabaydı ama bu bizim işimizde çok iyi kaar almamıza yardımcı olacaktır. Sadece sonuçlar çıkana kadar bana zaman vermenizi istiyorum” dedi ellerini bir birine ovuşturan adam.
“Daha iyi kaar mı? Neler diyorsunuz böyle? Lütfen, bu ayın maaşını alıp gitmenizi istiyorum. Kovuldunuz! Biraz daha burda kalırsanız sizi zorla attırırım ve maaşınızı ödemem!” dedi içinde tuttuğu iğne ile sarmalanmış sözleri müdür. Tahtadan yapılmış masanın üzerinde duran eli ile kel kalmış kafasını sıvazlıyordu arada.
Elinde kalan parayıda kaybetmemek için tek kelime etmeden sadece başı ile selam vererek odadan çıktı. Yapması gereken bu kalan son parasını iyi değerlendirmekti Murat’ın.
***
Şehirden pek uzak olmayan bir köye yerleşmişti Murat. Çünkü burada hem bişeyler yetiştirmek daha kolaydı, hemde ev kirası fazla ucuzdu. Sadece bir torunu ile yaşıyan yaşlı kadın onu seve seve evine kiracı olarak almıştı. Torunu ünüversite kazanarak şehirde kalıyordu. Kendiside evde tek kalmaktan sıkılarak komşuların evinde geçirirdi vaktinin çoğunu. Murat geldikten sonra kiracısı ile meyve, sebze eker, onun bilimle ilgili konuşmalarını dinlerdi.
“Sende de laf var Murat oğlum. Ne değişik şeylerle meşgul oluyormuşsunuz böyle. Benim torunda nasipse seneye gelecek. O da buna benzer birşeyler okuyordu sanırım” dedi önüne aldığı yeşil çaydan yudumlarken.
Muratda çayından yudumlarken sadece başını sallamakla yetindi.
“Sen geleli evin bereketi arttı. Hem kendimiz bol bol taze sebze meyve yiyoruz hem satıyoruz. Allah senden razı olsun evladım” dedi Gülzada. Yaşı yetmişlerine varmıştı. Az kambur bedeni yıl geçtikçe dahada yay haline geliyordu.
“Ben dine falan inanmam teyze, kusura bakma. Hepsini kendi beynim ve ellerimle yaptım” dedi Murat. Gülzada ne kadar din hakkında konuşsada fayda etmemişti.
“Öyle deme oğul. O bizi görüyor ve duyuyor. Onun yapamayacağı, göremeyeceği ve duyamayacağı hiçbirşey yoktur. Bunu aklına sok evladım” dedi kaşlarını bir araya getirmiş Murata bakıyordu.
Murat’ın umrunda bile değildi. İstediği şey sadece yaptığı işten bolca para kazanmak ve kendi işini kurmaktı.
“Gel pisi pisi... Sarıcam, nerdesin kızım. Ah, nereye gitti acaba yine bu sarı yelloz” diye söylendi Gülzada. Kedisi onun en yakın arkadaşıydı. Onu çok severdi. Oturduğu ev ve kedisinden başka varlığı yoktu.
“Murat, oğlum sen gördün mü benim kızı” dedi bu sefer Murat tarafa bakarak.
“Görmedim,” dedi Murat ve konuyu başka yere çekmek için, “Gülzada teyze, senin torun okul parasını nasıl ödüyor? Bu zamanda ünüversitelerde bayağı pahalı, birde kalacak yer yiyecek meselesi olunca dahada çok para lazım oluyor” dedi.
“Çok çalıştı benim yavrum. Sonra da burs kazandı. Şuan sabahları okuyup akşamları çalışıyor,” dedi yüzünde büyük gururla,”bende kendi üç beş kuruş emeklimi vereyim dedim “Kendi ihtiyaçlarına kullan. Okulu bir bitireyim seni şehirde yaşatacam” diye her mektubunda yazar benim gözümün nuru. Bu senenin sonuna gelecek nasipse” dedi.
“Anladım” dedi Murat. Yeni pişmiş elmalı turtadan ağzına atarak çay keyfi yapıyordu.
“Ben bir komşulara geçeyim. Belki Sarıca ordadır,” dedi yerinden kalkarak, “onlarında köpeği kaybolmuş geçen ay. Bende neden etraf sessiz diyorum. Oh oldu, durmadan havlayıp kafamı şişirıyordu. Kurtlar yemiştir. Ben bir gidip bakayım” dedi ve kırk elli metre uzaklıktaki komşunun evine yürümeye başladı.
Umursamadan çay keyfine devam ediyordu Murat. Güneş battıktan sonra yapacak birkaç işi vardı. Şimdilik dinlense iyi olacaktı.
***
“Hay Allah. Nerede acaba bu kedi. Üç gün oldu hala yok ortalıkta” dedi Gülzada. Kedisi kaybolalı komşuların evine ve yakınlarda olan ormana bile birkaç kez gitmişti ama kediden kıl bile yoktu.
“Acaba onu kurtlar mı yedi?” diye kendi kendine söyleniyordu. Murat yine kendi bitkileri ile ilgileniyordu. Yaşlı kadının susmak bilmeyen konuşmaları canını sıkmıştı. Yinede sesini çıkarmadan kendi işini yapıyordu.
“Gülzada teyze” diye evin arka tarafından biri seslendi.
“Huuu,” diye gelene seslendi o da, “gel kız, Nurı sen misin kız?” dedi geleni sesinden tanımaya çalışarak. Erkek sulieti göründü.
“Yok, ben onun kocası Agageldiyim, Gülzada teyze. Sesim o kadar ince mi yav benim” diye homurdandı Aga. Murat onu hemen tanımıştı. En çok ürün alan müşterilerinden biriydi. Yanına giderek iki eliyle selam verdi.
“Ohoo, nasılın Murat. Seni tebrik etmek ve biraz meyve almak için gelmiştim. Ve tabiki Gülzada sultanı görmek için”dedi otuz iki diş sırıtarak.
“Tabi bilmez miyim senin Gülzada teyzeni ne kadar sevdiğini” diye laf koymadan duramadı Gülzada. “Ha, köpeğiniz bulundu mu kız? Dün oğlun eve gelmiş köpeğimi gördünüz mü diye. Ağlıyordu yavrucak” dedi.
“Nedense birkaç aydır hayvanlar kaybolmaya başladı. Neyse kurtlar gelmiş dediler. Gece de ulama sesleri geliyordu” dedi Aga elini sallıyarak.
“Vah, vah. Benim Sarıca nerelerde diyorum. Kızım...” diye ağlayark evine girdi. Ağlama sesi eski kapıdan kolaylıkla duyuluyordu.
“Keşke demese miydim?” dedi Aga alt dudağını dişliyerek, “ama gerçekten garip. Köyde iri hayvan dışında hepsi kayboldu. Neyse, ben birkaç kavun ve şu muz dediğin şeyden almaya geldim. Garip tadı var ama yinede doymak bilmiyor insan.” dedi yeniden sırıtarak.
Bol para Muratı çok mutlu ederken, gelen müşterisine var sevecenliği ile istediklerini verdi. Diğer köylere ve hatta şehire bile satış yapmaya başlamıştı. Yeni projesi sayesinde daha çok ve lezzetli hasılat alıyordu artık.
Bir hafta geçmeden Gülzada’nında bu dünyadan göç etmişti ruhu. Kedisine olan özlemi mi ya da eceli mi buna sebep olmuştu kimse bilmiyordu. Torununa haber varana kadar aylar geçmişti. Okulunu bitirip yeni iş edinen genç babaannesinin ölüm haberi ile köye dönmüştü.
Köye gelmesi ile onu karşı alan halkın yüzü fazlası ile asıktı.
“Neden bana geç haber verdiniz? O benim tek ailemdi..,” dedi, biraz sakinleşmek için nefes alış verişlerini dizginledi Sapa, “mezarı nerede?” dedi soğuk sesi ile. Kimseden çıt çıkmayınca dahada sinirlendi. “Neden cevap vermiyorsunuz? Beni ona götürün” dedi. “Neyse, boşverin. Kendim mezarlığa giderim” dedi ve bir hışımla mezarlığa geldi.
Eski tanıdık mezarlıkta hiçbir değişim yoktu. “Mezarı nerde?” diye arkasından gelen insanlara döndü.
“Jora amcanın yanına gömdük. Mezarlığın diğer tarafında” dedi Aga. “Bizde elenimizden geleni yaptık. Sana haber vermek için mektup yazdık ama o da sana geç ulaşmış. Biliyorsun buralarda telefon yok. Olanıda çok uzaklarda. Kimse ormandan geçip oraya gitmeyi istemedi. Hayvanlar felan var” dedi bu sefer en yaşlı olan erkeklerden biri.
“Evet, haklısınız. Adetleri yaptığınız için teşekkür ederim.” dedi. “Hakkınızı nasıl öderim bilmiyorum.” Sinirden kızaran yüzden göz yazlaşları akmaya başladı. Yanında getirdiği eğitimli köpeğide etrafta yerleri koklayıp sahibinin yanında yürüyordu.
“Ağla evladım. Allah onun canını Cennetlik etsin. Gel onu ziyaret et. Gözleri açık gitti zavallı kadının” dedi yaşlı adam. Gencin arkasından destekliyerek babaannesin ve dedesinin mezarının yanına götürdü onu.
***
Aradan günler geçmişti. Murat topladığı hasılatını şehire götürüp satmak için eski kamyoneti ile yola çıkmıştı. Sapa babaannesi öleli evden dışarı çıkmıyor, ona ait eşyalara dokunarak eski anları, onunla geçirdiği geçmişini hatırlayıp oturuyordu. Akşam üzeri köpeğinin durmadan havlaması ile tuttuğu yasını bırakıp dışarı çıkmak zorunda kalmıştı.
Güneş batmak üzereydi. Ülker yıldızı ve Ay şimdiden kendi gösterisini kurmaya başlamıştı. Yüzüne çarpan temiz hava biraz olsun rahatlamasını sağlarken, durmadan havlayan köpeği onun pantolonundan çekiştirerek bir şeyler anlatmaya çalışıyordu.
“Noldu kızım? Ne buldun?” dedi daha fazla dayanamadan. Köpeği hala havlıyor ve koşarak Murat’ın bahçesine ilerliyordu. Sonbaharda herşey kendi meyvesini vermiş kurumanın yoluna düşmüştü. Meyvelerin ekildiği yerde köpeği yeri kazmaya başladı.
“Hey, hey dur! Murat görse seni ve beni gebertir. Adamın onca zahmetini heba ediyorsun!” diye köpeğinin olduğu yere koşuşturmaya başladı. “Dur diyorum. Kötü köpek!” diye köpeğini olduğu yerden çekerken, toprak altından kemiğe benzer birşeyler göründü.
“Kemik mi? Bunun için mi her yeri kazdın? Acıktıysan kabında bir sürü yemek var” dedi ama köpeği hala kazmaya devam ediyordu.
“Dur de...” sözcüklerini bitiremeden arkasında yüksek derecede acı hissetti. Gözleri bulanıklaşırken köpeği hırlıyordu. Yere yığılan bedeni köpeğin kafasını kesen Muratı görmesi için engel olmuyordu. Gözlerinin önüne gelen kan lekeleri görme yetkisini azaltırken, beyni Muratın bunu neden yaptığını sorguluyordu. Direnmesine rağmen kapanmıştı bilinci.
Gözleri kapalı bile olsa bir şeylerin kazılma sesleri kulaklarını tırmalıyordu. Kürek durmadan yer kazıyor gibiydi. Yerde yuvarlanan bedeninin sert bir şekilde yere düşmesi ile sonunda gözlerini açabilmişti. Etraf karanlık olmasına rağmen üzerine toprak atan Muratı görmesine engel olamamıştı. Dudaklarını ne kadar hareket ettirmeye, yardım istemeye çalışsada boşunaydı. Sonunda yüzüne kadar gelen toprakla karanlık gök yüzü bile kapanmıştı onun için...
***
“Sapa nerelerde Murat. Yoksa gitti mi?” diye sordu Aga. Arkasında yeni ekilmiş mandalina tomurcukları tarafa bakarak “Evet gitti. Birdaha dönmeyeceğim dedi” diye cevap verdi Murat. Topladığı domatesleri bir sebete örüyordu.
“Yazık oldu çocuğa da. Yakını kaybetmek nedir anlarım. Kimsesi kalmadı bu yerlerde. Dönmemesi normal” dedi ve kamyona yüklenmiş olan sebzelere göz gezdirdi. “Siparişlerin çok galiba. Bizede birkaç kilo muz verirsen seviniriz” dedi sırıtarak.
“Evet,” dedi Murat Agaya gülümserken, “yakında zengin olacak gibiyim”.
Son.

© Dürjemal JUMAKULYÝEWA
Bölümler: Hekaýalar | Görülen: 118 | Mowzugy paýlaşan: TmBürgüt | Teg: Dürjemal Jumakulyýewa | Рейтинг: 5.0/1
Похожие материалы

Awtoryň başga makalalary

Ähli teswirler: 0
avatar

Старая форма входа
Total users: 203